Ne ki Bu Via Ferrata?
Dün eşimle klasik bir pazar geleneğimiz olarak via ferrataya
gittik. Genelde pazarları spor yapmaya gayret ediyoruz. Kışın snow board, yazın
tırmanış\via ferrata. Siz bunlara bisiklet, paten, trekking, yüzme, dalış,
yamaç paraşütçülüğü, binicilik, kano vs yi de ekleyebilirsiniz. Bulunduğumuz
bölge daha önce de söylediğim gibi spor cenneti, yok, yok!
Şimdi via ferratanın ne olduğunu bilmeyenler için hemen
açıklıyorum. Demir üzerinden ya da demirli yol diyebiliriz. Bildiğim kadarıyla,
birinci dünya savaşı sırasında İtalyanların dağlarda daha çabuk hareket
edebilmek için keşfettikleri bu yöntem, spor olarak günümüzde yerini bulmuş.
Dağlara, taşlara demir basamaklar çakmışlar. Merdivene benzetebiliriz biraz.
Tabi bir de güvenlik kordonu var. Buralardan tırmana tırmana dağları tepeleri
aşıyorsunuz. Hiç bir gözetim altında olmadan, ister arkadaşlarınızla, ister tek başınıza yapabileceğiniz bu aktivite için hiç bir ücret de ödemiyorsunuz. İlk duyduğumda benim için sürpriz olmuştu. Ücretsiz mi? Ah ha!!
Ben ne harika bir tırmanışçıyım, ne de muhteşem kaslarım
var. Hatta dünyanın en kassız insanı bile olabilirim. Sadece yüksekten
korkmuyorum ve bu işten zevk alıyorum. Ki yüksekten korktuğu halde, sırf
korkularını yenebilmek için bu işe girişenler var. Yani diyeceğim odur ki eğer
via ferrata yapma fırsatı bulursanız, kaçırmayın.
Tırmanış malzemesi olarak kask (önce güvenlik), tırmanış
kemeri ve via ferrata için özel klipsli, y şeklinde, şok emici. Temel malzemeler
bunlar. Eğer malzemeniz yoksa kiralayabilecek bir yerler bulabilirsiniz.
İkincil olarak rahat bir spor ayakkabısı, rahat spor kıyafetleri (mümkünse dizi
kapatan bir şeyler tercih ediyorum), güneş gözlüğü (spor için özel olursa
avantaj, kırılma durumları falan yani), güneş kremi, bolca su, yiyecek bir
şeyler (sandviç, bisküvi, kuruyemiş vs) ve tüm bunları koyacak bir çanta. Sonra
değmesinler keyfinize.
Evde oturup televizyon seyretmek, alışveriş merkezlerinde
fink atmak yerine açık havada, dağda bayırda fink atınJ. Türkiye’de böyle olanaklar
yok, demeyin. Açın interneti (ki zaten açık şu anda), bulunduğunuz şehirdeki
yürüyüş kulüplerini, doğa kulüplerini araştırın. Ankara’dakilerden bir tanesi
Doğa Gezginleri Derneği. Dernek üyeleri çok güzel insanlar ve bir o kadar da
güzel rotaları var. Tırmanışa onların sayesinde başlamadım belki; ama eşimle
tanışmama da büyük katkı sağladıklarını söylemeden edemiyciğim. Size gerçekten
müteşekkirim. Sağ olun, var olun. Bulunduğunuz şehirde bu kulüplerden yoksa;
size en yakın büyük şehirdekilere bakın. İllaki bir şeyler bulursunuz. Yeni bir
sosyal ortam edinirsiniz. Ama benim belim ağrıyor, kolum ağrıyor, gözüm ağrıyor
demeyin. Spor yapmak pek çok derde deva. Eskiden sırt ağrısından duramayan bir
ablamız, şimdi canavar olmuş milletin çantasını (el çantası değil, tırmanış çantasını kastediyorum) taşımasına yardım ediyormuş.
Dün gittiğimiz via ferratanın adı Roc du Vent’di. Fransa’nın
en güzel via ferratalarından biriymiş. Gözlerimle de gördüm, gerçekten öyle. Albertville’den yarım saat kadar uzakta.
2360 metre yüksekliğinde. Virajlı yollardan, uçurumlardan, ormanın içinden,
şelalenin yanından geçerek harika bir barajın yanına ulaşıyorsunuz.
Başlangıç noktasına ulaşmak için park yerinden elli dakika kadar
yokuş yukarı yürüyorsunuz. Oldukça dik bir yokuştu bana göre. Birkaç defa
durmak, dinlenmek istediysem de, eşim durursak bir daha yürümeye başlamanın çok
daha güç olacağını söyledi. En sonunda ağlıyordum, sanırımJ Ama bir kere via
ferrataya başlayınca ne yorgunluk kaldı ne bir şey. Güle oynaya tırmandık
tepeleri.
Bunlar da öylesine çektiğim çiçekler. Adları da üzerine
sinek konmuş beyaz çiçekle, arka plandaki mor çiçök.
İki-iki buçuk saat süren bir tırmanışın ardından (tırmanış
yer yer inişleri de kapsıyordu) bir mağara girişine geliyorsunuz. Girişi görmek
biraz zor. Yani ben bir mağaraya ulaşacağımızı bilmeseydim farkına varmadan
önünden geçer giderdim. Belki de bilerek girişini bu şekilde yapmışlardır;
çünkü bu mağara da ikinci dünya savaşı sırasında yapılmış. Kullanım amacını
bilmiyorum; ama başımızda fenerlerimiz, yanımda da kocacığım olmasaydı baya
korkardım. Yeterince tırstım zaten. Tabi kocamın beni ayrıca korkutmasını da
unutmamak gerekJ
Neyse efendim mağarada biraz soluklandıktan sonra bir patikaya çıkıyorsunuz ve
yaklaşık yirmi dakika sonra, yine park yerine ulaşıyorsunuz. 300-400 civarı fotoğraf
çekmişim farkına varmadan. Her beş dakikada bir durmuşuz yani. Kayın babam
fotoğrafları görünce kızım bunları çekmek için kendinizi iki kat yormuşsunuz,
dedi. Haklıydı da. Eve geldiğimizde kendimi koltuğa attım ve hiç kımıldayamadım
yorgunluktan; ama hepsine değer, harika bir gün geçirdik. Dilerim sizin de
gününüz güzel geçmiştir.
22-23/07/2013, Chambery
güzelmiş
YanıtlaSilTeşekkürler, bence de öyle:)
Sil