Kezban Türkiye'de
Habersizce sizi bıraktım, maymun
iştahlılığım dolayısıyla yazmaktan bıktım, başıma bir iş geldi zannetmeyin. Her
şey yerinde, her şey güzel. Acele bir şekilde Türkiye’ye gittim sadece. Tatilim
gelmiş. Daha doğrusu merakla beklediğim vizem, beklemediğim bir anda karşıma
çıkınca, çok çok özlediğim ülkeme, evime, aileme ve arkadaşlarıma kavuşmak için tüm olanakları zorladım.
Carte de sejour
(Kalma kartı) yerleşim vizesi oluyor sanırım. Ben zamanında, hatta daha öncesinde
gerekli belgeleri prefecture’lüğe(valilik) götürmüş olmama rağmen; onlar, biz bunu yetiştiremedik, alın size geçici vize
diye bir kağıt parçası tutuşturdular. Bu geçici vize de aralık ayına kadardı.
Kendi kendime, benim esas kartı bu aralık ayının sonuna kadar vermezler herhalde
dedim; çünkü burada işler biraz yavaş işliyor. Türkiye’de bürokratik işler
yavaş mı demiştim. Halt etmişim, önce Fransa’yı görmem gerekirmiş.
Örneğin, postane aynı zamanda banka görevi de görüyor burada.
(Sanırım zaten öyle de olmalıydı.) Eşimle olan ortak hesabımız için, kendi
adıma bir kart çıkarttırmak istemiştim. Adamlar üç defa pasaportumun
fotokopisini istediler. Fotokopiyi kendileri çekmiş olmalarına rağmen birinde
yanlış yeri çekmişler, birinde fotokopiyi kaybetmişler. Sonuncusundan hala bir
haber alamadık. En sonunda vaz geçtim. Buradaki işleri kısaca özetlemiş oldum
sanırım. Bu yüzden vizemi bu kadar çabuk alacağımı beklemiyordum. Alır almaz da
uçak biletimi, THY’dan, ertesi gün için, 227 euro’ya İstanbul gidiş-geliş
aldım. 200 TL’lik fark için Ankara’ya almamıştım. Hay zekamı seveyim. Otobüstü,
taksiydi derken aynı paraya geldi, çektiğim eziyet de yanına kar kaldı. Hatta
bir de bileğimi burktum. Bir dahaki sefere kesinlikle ANKARA’ya alacağım
biletimi. AŞTİ’den anneciğim karşıladı beni. Taksiyle yeni evimize gittik. İlk
bir hafta ev henüz tam yerleşmemiş olduğu ve benim eşyalarıma daha önce
dokunulmamış olduğu için toparlanma işlerine yardım ettim. Zaten yol
yorgunluğunu da ilk beş gün üzerimden atamadığım için fazla bir şey yapamadım.
Sadece yeni evlenmiş olan kuzenimi ve tatlı eşini ziyaret edebildim. Bir kere
de, iki arkadaşımla Tunalı yapabildim. Arayamadığım arkadaşlarım ve canımdan
çok sevdiğim akrabalarım sizlerden çok özür diliyorum.
Daha sonrasında ise eşimi karşılamak
üzere İstanbul’a gittim. İki gün sonrasında arkadaşımız Ruben geldi ve kardeşim
gibi sevdiğim bir arkadaşım bizi evinde misafir etti. Çok güzel altı gün
sonunda Ruben evine döndü ve biz de ertesi gün anneannemleri ziyaret etmek
üzere Mersin’e doğru hareket ettik. Pegasus’la Sabiha Gökçen Hava Limanı’nından
Adana, sonrasında da Havaş’la Mersin. İki kişi 71 Euro ödeyince eşim biraz
dumura uğradı; çünkü bizim burada; dibimizdeki Lyon’a trenle gitmek 40
euro(cukk).
Nenem, dedem, dayılarım, kuzenim ve de
amcam eşimi istisnasız çok sevdiler. Arada dil gibi önemli bir sorun olmasına
rağmen, eşim her zamanki gibi sempatikliğiyle gönülleri fethetti. Neredeyse
denize de girecektik, hava o kadar güzeldi yani; ama hepinizin biraz nasibini
aldığı, en azından kulağına çalındığı meşhur salgınlardan bir iki tanesine
rastladık. İkimiz de… Hem de sadece bir tanesiyle de yetinmedik. Neyse kısaca
tatilimizin yarısını hasta, yatarak geçirdik. Süperdi yani.
Ankara'da ancak bir iki tane daha arkadaşımı
görebildim ve bu fotoğrafı çok da süper olmayan; ama kendisi rüya gibi olan
manzarayı. Parisli Kezban farkıyla da sizlerle paylaşıyorum (Burası Los Angeles değil Ankara, tanıyamadıysanız yani). Bu arada blogum hakkında çok motive edici yorumlar aldım. Beklemediğim bir ilgi gördüm. Açıkçası çok mutluyum bu konuyla ilgili olarak da. Yeri gelmişken Ablacığım istediğin gibi yorum yazabilirsin, gerekli ayarları değiştirdim ve tabii siz de yorum yazabilirsiniz. Yorum yapmak için kan bağına ihtiyacımız yok. Sonra İstanbul ve Lyon derken, Chambery
topraklarındayız yine.
Bir hafta önce denize girebilecekken,
bir de baktık ki kar yağıyor burada. Gitsek kayak yapmaya gideceğiz yani.
Bakalım belki hafta sonu programında böyle bir sürpriz de vardır. Bu arada Chourchevel
pistleri yarın(23.11.2013) ücretsiz olacakmış. Nedenini bilmiyorum; ama
ilgilenene güzel bir haber olsa gerek. İstanbul
maceramızı daha sonra detaylandırmak ve yaptığım fazladan bir iki yaramazlığı
da paylaşmak üzere şimdilik hoşçakalın. Birden bire sizi boğmak istemem.
22 Kasım 2013, Albertville
Yorumlar
Yorum Gönder
Hı hı evet! Hımmm...Devam edin lütfen...hımm..